Son yıllarda her kesin elinde akıllı telefonlar, tabletler ve daha neler neler… Hepimiz bağımlısı olduk bu cihazların, hepimiz onlarsız bir an olsun duramıyoruz. Evet, teknoloji bağımlılığı önümüzde kocaman bir gerçek olarak duruyor fakat işin bir de ihtiyaç boyutu var.
Kullandığımız bütün cihazlar bir şekilde işimizi görüyor ve bir şekilde hayatımızı kolaylaştırıyor. Artık ne telefonlarımız sadece telefon ne de tablet bilgisayarlarımız sadece not alma aracı. Biliyoruz ki hangisinin telefon, hangisinin not alma aracı olduğunu belirleyen sınırlar artık ortada değil.
Bu yazımda bağımlılıkla, teknoloji bağımlılığıyla nasıl mücadele edebileceğimize değinmeyeceğim. Değinmek istediğim benim gibi kör olan bireylerin teknoloji kullanım alışkanlıkları ve onu nasıl yönlendirmesi gerektiği ile ilgili olacak.
Özellikle bilgisayar konusunda çeşitli tecrübelerimi sizlerle paylaşacağım yazım biraz uzun olabilir. Bu yüzden yanınıza yazıyı okurken sizi rahatlatacak ne kadar yiyecek ve içecek varsa zulalayın, Başlıyoruz!
Benim gibi kör çocuğu olan ebeveynler özellikle evlatlarının belli yaşa geldiklerinde teknolojiyle olan bağlarından endişe duyarlar. Evet kabul ediyorum, her ebeveyn bu konuda korkar ama iş bizlere geldiği zaman bu durum kör çocukların canını epey bir sıkar. Ailelerin başta kabul etmeleri gereken durumlarla başlayacağım yazıma, ardından da ebeveynlerin kör çocuklarının özellikle bilgisayar kullanımları konusundaki yapılan hataları tartışacak ve çözüm önerilerimi sunacağım sizlere.
Bu yazımda da başlıklarımız genelde bu konuları konuştuğum ebeveyn ve kör çocuklardan bana yöneltilen sorulardan oluşacak.
YAZI DOLAŞIMI
EBEVEYNLER TAM OLARAK NELERDEN KORKUYOR?
Aslında yukarıda biraz kibar konuştum değerli okuyucular. Görmeyenlerin ebeveynlerinin, çocukları hakkındaki bu teknoloji korkusu sadece çocuklarının canını sıkmakla kalmaz, onların eğitim yaşamlarından iş yaşamlarına kadar teknolojinin dahil olduğu her alanda irili ufaklı bir çok problemle boğuşmalarına sebep olacak kadar tehlikeli bir duruma dönüşebilir. Fakat önce görmeyen çocuğa sahip ebeveynlerin asıl korkularının ne olduğunu tartışalım. Ardından da bu korkularıyla nasıl başa çıkmaları gerektiğinden söz ederiz.
Görmeyen çocuğu olan ebeveynler öncelikle çocuklarının teknolojiye dalıp eğitimlerini sekteye uğratmalarından korkar. Çocuklarının bilgisayarla, telefonla ya da diğer teknolojik cihazlarla gereğinden fazla haşır neşir olup, derslerini, ödevlerini ve diğer sorumluluklarını yerine getirmemelerinden endişe duyar.
Bu korku yersizdir demiyorum. Hatta, bu korkuyu doğru yönlendirebilen ebeveynler, çocuklarını çok doğru bir şekilde teknoloji kullanmaya sevk edebilirler kanısındayım ben. Görmeyen çocuğu olan anne-babalar eğer böyle bir endişe taşımıyorlarsa zaten onların niyeti bellidir: Çocuk bilgisayar başında otururken keyiflerine bakmak, çocuklarından endişe etmek derdi olmadan hayatlarına devam etmek. Bu yazım zaten onlara yönelik değil ve onlarla ilgili düşüncelerimin olduğu yazım da bir başka zaman gelsin.
Ben döneyim endişeli ebeveynlere. Görmeyen birisi olarak şunu söyleyebilirim ki endişenizin temelleri hiç de dayanaksız değil. Fakat korkularınızın basit birer korku olmaktan çıkması için Yapmanız gerekenler var. Gelin sizi bunlarla biraz besleyeyim.
-
Korkunuzun yersiz olduğunu bilin:
Evet endişelenmekte haklı olduğunuz her konuda olduğu gibi bu konuda da haklısınız ama bir sakin olun. Öncelikle şunu düşünün: Çocuklarınız teknolojiyi neden bu kadar yoğun bir şekilde kullanıyor?
Çünkü ona muhtaçlar. Çünkü teknolojiyi kullanmak zorundalar. Çünkü görmeyenlerin hayatında teknolojinin önem derecesi, beslenme kadar, barınma kadar yüksek. Çünkü görmeyenler derslerinde de bilgisayarı kullanırlar, haber okurken de.
Çok fazla çünkü sıralayabilirim fakat burada almanız gereken ders şu: Korkunuz gerçekten de yersizdir.
-
Korkunuzu kontrol altında tutun:
Bir insan her şeyden korkabilir fakat korkularını kontrol altında tutmazsa sadece korktuğuyla kalır. Bu yüzden siz korkunuzu kontrol etmesini öğreneceksiniz. Bunu nasıl yapmanız gerektiğini de konumuz özelinde açıklamak isterim:
Öncelikle görmeyen çocuklarınızın neler yaptığını, bilgisayar başındayken nasıl zaman geçirdiğini bilin. Bunu bilmenizin en temel nedeni, içinizin rahat olması elbette. Fakat bunu yaparken çocuğunuza kontrol ettiğiniz, onu denetlediğiniz hissini vermemeye çalışın. Eğer çocuğunuz bunu hissederse, kontrolünüz dışında işler yapmaya onu itebilirsiniz, ki bu da endişenizin tekrar tekrar nüksetmesi demek. Çocuğunuzun ne yaptığını öğrenmenin en temiz yolu onunla iletişim kurmaktır, bunu da unutmayın.
Belki bu söyleyeceğim size zor ya da karmaşık gelebilir ama çocuğunuzun kullandığı teknolojileri temel anlamda da olsa kullanmasını öğrenin. Eğer bu söylediğim size gerçekten zor geliyorsa şundan emin olabilirsiniz: Hiç bir şey, İnstagram, TikTok ya da WhatsApp kullanmak kadar zor değildir.
-
Korkunuzun kısıtlayıcı olmasına ASLA izin vermeyin:
Biliyorum ki anne babalar olarak en çok uyguladığınız çözüm, kör çocuğunuzu mümkün olduğunca teknolojiden uzak tutmaya çalışmak oluyor. Biraz farklı gelebilir size ama bunun tam tersini yapmalısınız aslında. Çocuğunuzu mümkün oldukça erken yaşlarda, mesela ilköğretimin ilk yıllarında, özellikle bilgisayarla tanıştırmalısınız. Bunu nasıl yapacağınız konusunda herhangi bir bilginiz yoksa, bu yazıyı okuduğunuz platform üzerinden ekip arkadaşlarımla iletişime geçebilir ya da doğrudan borafirlangec@gmail.com adresinden bana ulaşabilirsiniz.
Sanırım anne babalarla alakalı çok konuştum ve onları rahatlattım. Şimdi de bir başka soruya geçelim ve artık teknolojinin muhattabı olan görmeyen çocuklara dönelim. Onların bu teknolojileri kullanması konusunda tecrübe ve fikirlerimi söyleyeyim biraz da.
BİLGİSAYARLAR NEDEN TELEFON ve TABLETLERDEN DAHA ÖNEMLİ?
“Kim demiş bilgisayar telefondan daha önemli diye?”
“Bilgisayarla kim uğraşacak şimdi?”
“Telefondan her şeyimi halledebiliyorum zaten. Ne gerek var bilgisayara?”
Bu tür cümlelerin kafanızda dolaştığını çok iyi biliyorum. Hatta sırf sizin düşündüğünüzün tersini düşünüyorum diye bana kızıyor da olabilirsiniz fakat önyargıyı bırakın ve devam edin okumaya.
İlk bakışta telefon ve tabletler işimizi epeyce kolaylaştırıyormuş gibi görünebilir. Doğru bir bakış açısıyla öyledir de aslında ama özellikle körlerin dikkatinden kaçırmamasını istediğim bir husus var: Nereye kadar?
Telefonlarla internette gezinebilir, mesajlaşabilir, video izleyebilir, üretilmiş içerikleri tüketebilir ya da diğer tüm işlerinizi yapabilirsiniz. Unutulmaması gereken bir şey var ki o da görmeyenler için telefonlarda ve ya tablet bilgisayarlarda içerik üretmenin zorluğu.
Evet akıllı cihazlarımız içerik tüketiminde son derece faydalı araçlar fakat iş o içerikleri üretmeye geldiğinde problemler başlıyor. Problemleri saymadan önce şunu söyleyeyim ki bu problemlerin temelinde kesinlikle cihazların erişilebilirliğinin kısıtlı olması ya da bu konuda görmeyenlerin kullanımına uygun araçların olmaması yok. Burada mesele tamamen zaman meselesi. Gelin problemlere bakalım şimdi de:
-
Dokunmatik arayüzle çalışmak, üretkenliğimizi sekteye uğratıyor:
Görmeyenler de görenler gibi sunular hazırlayabilir, videolar editleyebilir hatta profesyonel olarak prodüksyon işleri yapabilir. Fakat bir belge düzenlerken ya da bir sunu hazırlarken dokunmatik arayüzler üzerinde çalışmak, hem bizleri yavaşlatır hem de üretkenliğimizi kısıtlar. Bunun nedeni ise parmak hassasiyetimizdir. Dokunmatik yüzeylerde çalışırken ekranın çok hassas şekilde düzenlenmesi gerekir. Özellikle sunu hazırlarken ya da bir belgenin tasarımını düzenlerken dokunmatik yüzeylerde çalışmak, hele bir de görsel hafızanız yoksa tam bir işkenceye dönüşebilir.
Bunun önüne geçebilmek için özellikle tasarım gerektiren işlerimizi bilgisayarda hallederiz. Bu da biz görmeyenlere klavyenin rahatlığını ve tasarımımız üzerinde tam anlamıyla hakimiyet kurma avantajını verir.
-
Akıllı cihazlar, bilgisayarlar kadar rahat bir şekilde klavyeyle kullanılmıyor:
Apple her ne kadar bu problemi ortadan kaldırmaya çalışıyor olsa da genel anlamda böyle bir sıkıntımız var. Dokunmatik cihazlarda bilgisayarda olduğu gibi klavyeyle hakimiyet kurmak şimdilik pek mümkün değil çünkü onlar üzerine geliştirilen erişilebilirlik çözümleri genelde dokunmatik yüzeye hakim olabilmek için geliştiriliyor, klavye desteği için değil. Bu yüzden de bilgisayarlar yine öne çıkan cihazlar olarak listemin başında yerini alıyor.
-
Akıllı cihazlarda, özellikle Web alanında dolaşmak bilgisayarlara göre daha zahmetli:
Rotor eylemleri, çeşitli parmak hareketleri derken mobil ekran okuyucular özellikle Web sayfalarında dolaşmak konusunda çeşitli çözümler sunuyorlar. Sundukları çözüm pratikte de çok kullanılan, üzerine akademik çalışmalar yapılmış çözümler olsa da bilgisayarda tek bir tuşa basarak ulaşılabilecek bir alan için en az iki farklı parmak hareketi kullanmak, yine bilgisayarları gözümde bir adım öne taşıyor.
Burada amacım kesinlikle bilgisayarların telefonlardan ve tabletlerden daha kaliteli ve daha işlevsel olduğu yönünde bir tartışma başlatmak değil. Zaten öyle olduğundan eminim 😸 ama asıl maksadım, hangi cihazın nerede kullanılması gerektiğini görmeyenlerin kavramasını sağlamak. Unutmayın ki bütün bu teknolojik imkânlar hayatımızı kolaylaştırmak için var. Bize düşen ise hangi teknolojinin hangi alanda hayatımızı daha da fazla kolaylaştırdığını tespit edebilmek.
Bu soruya verdiğim cevabı özetleyecek olursam bilgisayarlar; günlük yaşamda üretkenliğimizi artırabilmek, rahat ve dokunmatik cihazlara göre daha erişilebilir çözümlerle işlerimizi halledebilmek ve ortaya hem akademik hem de günlük yaşamda çıkabilecek problemleri çözebilmek için daha kontrolü bizde olan cihazlar. İşte bu yüzden bilgisayarlar telefon ve tabletlerden daha önemli bir görmeyen için.
GÖRMEYENLER BİLGİSAYARLARI NASIL KULLANMALI?
Bence bu makalenin en can alıcı sorusu bu ve bu sorunun bir sürü alt sorusu ve bir sürü de cevabı olacak. Bunun nedeni görmeyenlerin bilgisayar kullanımlarını daha kontrol edilebilir bi duruma taşıyabilmek için değinmemiz gereken alt başlığın çok olması. Öncelikle şu bilinsin ki söz konusu bilgisayar olduğunda kullanmanız gereken yazılımlar ve bilgisayar kullanım şekliniz konusunda seçeneğiniz bir hayli fazla ve aralarından en kullanılabilir olanı seçebilmek çok düşündürücü bir konudur. Endişeye mahal vermeden aralarından sizin için en önemli olan yazılım ve kullanım tekniklerini nasıl seçmeniz gerektiği konusunda bu yazım çok sağlam bir referans olacak, emin olabilirsiniz.
Şimdi ilk alt sorumuza geçelim ve önemli bir konuyu aradan çıkartalım:
KULLANMAM GEREKEN BİLGİSAYARIN FİZİKSEL ÖZELLİKLERİ NASIL OLMALI?
Bu sorunun cevabını her bir bilgisayar kullanıcısı merak ediyor ve her kes buna kafa yoruyor çünkü her kes aldığı cihazı mümkün olduğunca çok fazla işi için kullanabiliyor olmak istiyor. Söz konusu biz görmeyenler olunca bunu biraz detaylı incelemek gerekiyor:
-
Bilgisayarınızın boyutuna karar verin:
Eğer minimalist bir insansanız ya da bilgisayarınızı her zaman yanınızda taşımak istiyorsanız seçeceğiniz cihazın büyüklüğü, ağırlığından daha önemli olabilir. Özellikle okul sıralarında kullanmak zorundaysanız, ki kesinlikle kullanmalısınız, bilgisayarınızın boyutunu ne kadar küçük seçerseniz o kadar rahat edeceğinizi söyleyebilirim. Tabii buradaki önemli nokta, bilgisayarların küçüldükçe bizler için önemli tuşlardan fedakarlık yapmamızı gerektirmesi. Bu da aslında alışkanlık meselesi fakat bu konuyu zaten ekran okuyucular kısmında tartışacağız.
-
Klavye sesinin düşük olmasına dikkat edin:
Özellikle öğrencilik yaşamınızda ya da iş hayatınızda bu durum gerçekten can sıkıcı olabiliyor, tecrübeyle sabit. Bilgisayar klavyelerinizin, özellikle uzun yazı yazmanızı gerektiren durumlarla baş etmeniz gerekiyorsa ses çıkartması, takırdaması; başta siz olmak üzere her kesi rahatsız edebilir. Diyelim ki rahatsızlığı görmezden gelindi, dikkatinizi dağıtabilir. Bu yüzden ne yapın edin, bilgisayar klavyenizin sessiz olmasını sağlayın.
-
Cihaz bataryasını önemseyin:
Görmeyenlerin bilgisayar seçimlerinde dikkat etmesi gereken en önemli hususlardan birisi de kesinlikle batarya. Eğitim ve iş yaşamında sürekli kullanacağınız bir bilgisayarın aklınızda sürekli prizi çağrıştırması gerçekten de sancılı bir durum. Bu yüzden seçeceğiniz bilgisayarın pil ömrünün yeterince uzun olması, elektriği düşünmeden işlerinize odaklanmanızı sağlayacaktır. Pil ömrüne karar verirken kesinlikle bir seferde ne kadar uzun ve ne kadar sıklıkla çalıştığınızı, işlerinizin ne kadar yoğun olduğunu da göz önünde bulundurmanızda fayda var.
Daha bir çok teknik özellik var konuşmamız gereken fakat tüm bunları yazılımlar özelinde konuşsak sanırım daha faydalı olacak. Gelelim bu vesileyle bir sonraki önemli sorumuza:
HANGİ TÜR BİLGİSAYARI TERCİH ETMELİYİM (MAC, WİNDOWS)?
Haydi bakalım yeni bir tartışmaya. Çıkarın kılıçları, kalkanları kaldırın! Gerek yok arkadaşlar. Bir kaç önemli nokta var üzerinde durulması gereken. Ardından neyi kullanmak istediğinize siz karar verirsiniz. Haydi bunları irdeleyelim:
-
Ekran okuyucu yeteneklerini göz ardı etmeyin:
Mac’te Voice Over, Linux’te Orca, Windows’ta da… Evet, Windows’ta bir sürü ekran okuyucu var. JAWS var, NVDA var, Supernova var… Siz hangisini kullanacaksınız öncelikle buna karar vermelisiniz. Kesinlikle araştırma yapın. Hangi ekran okuyucular neler vadediyor, bunları öğrenin. Kullanılan yöntem ve teknikleri iyice anlamadan işletim sistemi seçiminizi yapmayın çünkü birine adapte olduktan sonra diğerine geçmek çok ciddi bir enerji kaybına sebep oluyor.
-
Uygulama çeşitliliğine önem verin:
Mac kullanan arkadaşlarımdan duyduğum şey, kendi ihtiyaçlarına yönelik uygulamalar bulmakta sorun yaşamaları oluyor. Buldukları uygulamaların ya abonelik usulü ile çalıştığını ya da satın alma ücretlerinin çok yüksek olduğunu söyleyip duruyorlar. Bu konuda kesinlikle haklılar. Apple’da erişilebilirlik üst düzeyde olabilir fakat önemli olan sadece erişilebilirlik değil. Ulaşılabilirlik ve ihtiyaç gidermek de bir o kadar önemli elbette. Bu yüzden Mac ya da Windows tercihinizi yaparken kesinlikle bunu da kriterleriniz arasına almalısınız derim ben.
-
Veri aktarımı konusunu da unutmayın:
Eğer iPhone kullanan biriyseniz, ki yazımızın ana fikri telefondan çok bilgisayarı kullanma üzerinedir, Mac bilgisayarınız var ise hiç zorlanmadan veri transferi yapabilirsiniz. Hatta, iPhone’unuzda kopyaladığınız bir metni, Mac bilgisayarınızdaki herhangi bir metin alanına yapıştırabilirsiniz bile. Evet Mac’e özendiniz değil mi? Özenmeyin derim. Eğer karşınızdaki bilgisayar kullanıcısının Mac’i yoksa ne yapacaksınız? Ya flash bellek kullanacaksınız, ki artık kaldı mı bilmiyorum, ya da bulut paylaşım platformlarını kullanacaksınız. Fakat Windows’ta istediğiniz verileri istediğiniz kişilerle, ister gerçek zamanlı, ister statik olarak paylaşabilirsiniz. Bilgisayar seçiminizi yaparken bu da bir kriter olarak listemizde yerini almış olsun.
Bakın ben hem Mac, hem Linux hem de Windows’u deneyimledim. Hatta Linux tarafında Accessible Coconut adlı tamamen erişilebilirlik odaklı geliştirilen dağıtımı da kullandım uzun bir süre. Hatta Accessible Coconut hakkında yakında bir yazı da yazmalıyım diye düşünmüyor değilim fakat konumuz bu değil.
İnanın bilgisayar seçimi yaparken kesinlikle ben, Windows seçmeye devam edeceğim çünkü bir tek Linux ve Windows’ta kontrolün tamamen bende olduğunu hissediyorum. Yazının devamında neden Windows seçmeniz gerektiğini daha iyi anlayacaksınız. Sıkılmadıysanız devam edelim.
Bilgisayarımızı seçtik ve diyelim ki bu Windows işletim sistemli bir bilgisayar oldu. Gelin şimdi de biraz işin yazılımsal boyutuyla ilgili tecrübelerimi sizlerle paylaşayım:
WİNDOWS İŞLETİM SİSTEMİNİN GÖRMEYENLERE SAĞLADIĞI FAYDALAR NELER?
Bunları da alt başlıklar halinde inceleyeceğim fakat önce biraz genel anlamda konuşalım istiyorum.
Windows her şeyden önce özgür bir işletim sistemi. Evet ticari bir mal, yani satılık fakat bu istediğiniz her şeyi yapamayacağınız anlamına gelmiyor. Konular özelinde konuşacağız fakat baştan söyleyeyim: Hem Linux hem de Windows kesinlikle özgür ve özgün olmanızı engellemeyecek işletim sistemleridir.
Şimdi biz işin görmeyen boyutuna inelim ve en çok karşılaştığım sorular özelinde bu başlığı iyice genişletelim:
ERİŞİLEBİLİR UYGULAMA ÇEŞİTLİLİĞİ NE DURUMDA?
Zaten işletim sistemi olarak Windows’u seçmemdeki en temel sebep kesinlikle bu. Yapmam gereken iş her ne olursa olsun ben onu yapmamı sağlayacak basit ya da kapsamlı, mutlaka en az iki erişilebilir uygulama bulabilirim. Bulduğum uygulamaları kendi içlerinde değerlendirir ve benim için doğru olan uygulamayı tespit edip yoluma onunla devam edebilirim.
Diyelim ki bulduğum uygulama tam olarak erişilebilir değil. Bu durumda da ekran okuyucumun yeteneklerine hakim olduğum için ne yapar eder o uygulamadan istediğim verimi alabilirim. Burada demek istediğim, kesinlikle görme engellilerin ekran okuyucularına tam anlamıyla hakim olmaları gerektiği. Uygulamalardan yararlanmak o zaman daha kolay ve hızlı oluyor sadece.
EKRAN OKUYUCULARIN YETENEKLERİ NE KADAR GELİŞMİŞ?
İlk klavye tuşlarına basmamın üzerinden on yedi yıl geçmiş. İlk kullandığım bilgisayarda JAWS 4.5 vardı. Düşünün aslında ne kadar antikayım… Tam anlamıyla bilgisayar kullanmam ise JAWS 9.0 sürümüne dayanmakta. Bütün bu boş muhabbetlerle demek istediğim, ben bu ekran okuyucuların en dandik hallerini biliyorum. 😸
2020 yılının sonuna kadar JAWS kullandım ve NVDA ekran okuyucusuna çok büyük bir önyargım vardı. Ne zaman ki JAWS, artık beni delirtmeye başladı, ben de otomatik olarak NVDA kullanmaya karar verdim ve alışabilmek için JAWS yazılımının kurulum dosyalarını bile bilgisayarımdan sildim.
NVDA ile ilgili tecrübelerimi zaman zaman Kanalımda yayımladığım videolarla paylaşıyorum. O yüzden bu yazının konusu doğrudan ekran okuyucuları övmek ya da yermek olmayacak. Ben sadece, iki ekran okuyucuya da son derece hakim olmanız gerektiğini, bir tanesini çok iyi biliyor olsanız bile en azından diğer ekran okuyucuları temel olarak bilmeniz gerektiğini söylemeye çalışıyorum. Birinde her hangi bir problem çıktığında, diğeri ile problemi giderebilmeniz gerekir.
Gelelim ekran okuyucuların yeteneklerine. Ben JAWS ve NVDA yazılımlarını biliyorum. O yüzden Supernova üzerine konuşmayacağım. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki artık JAWS çağının gerisinde kaldı. Açık kaynak kodlu olması, arkasındaki topluluğun çok sağlam olması ve düzenli güncelleme alması gibi sebeplerle NVDA, benim gözümde çok farklı bir yerde.
Üstelik bir de JAWS, bilgisayarla iletişim kurmamızı sağlamak için bir torba ek yazılım kullanıyor ki bu da özellikle düşük sistemlerde çok büyük problemler oluşturuyor demek. NVDA yazılımının ihtiyaçlara göre eklentilerle genişletilebiliyor olması da her kesin kullanım şekline göre özelleştirebileceği anlamına geliyor ki ben en çok bu özelliğini seviyorum.
Ofis uygulamaları ve internet konusunda iki uygulama da kendince başarılı. Deneyimlerime göre JAWS ofiste biraz daha işlevsel fakat NVDA’ya göre biraz daha kasıyor. Özellikle internet kullanımı konusunda ben NVDA’nın tepkilerini daha çok sevdim. Bana beklediğim hızı ve çevikliği vadetti. İlk kullandığım zamanlarda tek problemin nesne türünü önce söylemesi olduğunu söylemem gerek. Örneğin JAWS, Tamam Düğmesi derken nvda Web’deDüğmesi Tamam şeklinde bildiriyor. Bu sadece alışkanlık meselesi, alıştım, bitti.
SONUÇ
Görmeyen çocuklara sahip ebeveynlerin çocuklarını teknolojiden uzaklaştırmak yerine, onları nitelikli birer teknoloji kullanıcısı hâline getirmeleri gerektiğini düşünüyorum. Özellikle erken yaşlarda teknolojiyi doğru kullanmayı öğrenen körler, eğitim ve iş yaşamlarında kimseye muhtaç olmadan, kimseden geri kalmadan hayatını sürdürebiliyor.
Telefonların bilgisayarlara göre daha tüketim odaklı olması, görmeyenlerin içerik üretmesinde bilgisayarları daha da ön planda tutuyor. Bu yüzden görmeyenlerin bilgisayarları, en az telefonları kadar, hatta daha da iyi bir seviyede kullanmaları gerekiyor.
Bilgisayar söz konusu olduğunda kişisel deneyimlerime göre Windows ve Linux, Mac’tan daha özgür ve kullanışlı bir kullanım deneyimi vadediyor. Bu yüzden önceliği Windows’a vermek, görmeyen bireylerin her türlü işlerini rahatlıkla ve özgürce yapmalarının önünü açıyor.
Ekran okuyucu olarak hız, işlevsellik ve genişletilebilirlik bakımından bence NVDA kullanılmalı fakat diğer ekran okuyucuları en azından temel düzeyde bilmekte de fayda var, kanısındayım.
Bu yazımın da sonuna geldim arkadaşlar. Dilerim sıkılmadan, boğulmadan okuyabilmişsinizdir. Sizler neler düşünüyorsunuz? Görüşlerinizi yorumlardan ya da borafirlangec@gmail.com adresinden benimle buluşturursanız, bu konuda sadece ben konuşmamış olurum.
Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere, hoşça kalın.